P3 HERMES’TEN HZ. İDRİS’E İŞARETLER!
İbni Erfa’Ra’s Hermes’i, Ebu’l-Felâsife, “Filozofların Babası” diye isimlendirmiştir.
Ekseriyetle el-Musselles bi’l-hikme, “hikmetle üç kere nimetlenen
“el-Muselles bi’n-ni’me; “kendini nimetlerle üç kere doldurmuş olan”,
Veya kısaca sadece el-muselles isimleri ile anılmıştır.
Bu vasfın eski bir hikâyesi mevcuttur. THOT, hiyeroglif metinlerinde 3’3’ şeklinde geçmektedir ve ikinci bir lisanda ise demotik (yani hiyeroglif’in el yazısı şeklinde geçmektedir.) “DHWJT P3 ‘P3’ P3, HERMES O MEGASKAİ MEAS” tarzında tercüme edilmiştir. Başka bir anlatımla İSSİS, OSİRİS, HOROS’un Mukaddes sayısı “3” diye geçmektedir.
Devamla bu kelimenin daha sonraki imparatorluk zamanında Dendera’daki (Arapça Dandarah) tapınak yazıtlarında TR’S MEGAS’TR’S MEG’STOS şeklinde geçtiği görülmüştür. Hermes Yaratıcıyı; Barhebraeus-Tri-megistos ismiyle:
“P3”
* Varlık,
* Hikmet,
* Hayat
olmak üzere 3 vücudi vasıfla tanımlamış olduğu için, Arap harfleriyle “Sülâsî et-talim ” Üçlü öğreten” kelimesi ile transkripte ederek açıklamıştır.
Süleyman A.S. daha sonra Davut A.S. da görülen üçgen “P3”; “Görüyor-Biliyor-Duyuyor” Vücudi vasıfla aynileşmiş hatta Musa Peygamberin bile bu hikmetten faydalandığını zikredilmiştir.
Tevrat’ın HURF EDİLMİŞ bir yorumu niteliğinde olan Majisyenik dilde “Süleymanın Mührü”; yani iki üçgen’in iç içe geçmiş hali “Kabala Büyü kitabında sıkça görülmektedir.
ATEŞ VE SU UYGARLIĞI
Tufandan
sonra bu sığınaklar (piramitler) keşfedilip içindekiler imha edildi.
İmha edilen dünya tarihiyle ilgili en eski yazıların arasında Sezar’ın
birlikleri tarafından yakılan İskenderiye Kütüphanesi eserler de vardı.
Bir yazıcı, bazı belgeleri kurtarmış bunları gizli bir yere
saklamıştı. Yazıcı el yazmalarını kopya etmekte görevli kişi bu durumu
eski bir eserde şöyle anlatıyordu: ( Bu yazıları görmek anım oldu.
İçindekiler rulo halinde değildi. Çinlilerinki gibi açılıyordu. Onları
kopye eden yazıcı çok düzgün yazmıştı, sanki eli hiç hata yapmıyordu.
Aynı kitaptan iki örnek gördüm. Yazı karakterleri bir birinin tıpatıp
aynısıydı. Neler yazılı olduğunu anlamadığımdan, bilge kişiler o
kitaplarda anlatılanları bana açıkladılar, önce dünyanın bir harikasını
gösterdiler. Denizin ötesinde bilmediğim iki ülke vardı ve bana uçan
arabaların ve “taşlaştıran ışının”, “yüzen kentlerin”
ve havadan gelip yok eden ateşin resimlerini gösterdiler ve Tufandan
önceki insanların ve ilk piramidi inşa eden Said-İbn-i Sarid’in
hikâyesini anlattılar. Bana su ile ateşin (Atlantis ve Mu uygarlıkları)
kopye edildiğini ve şimdi denizin dibinde yatan büyük bir kentin planı
gösterdiler. Ben bu şekli soy ağacı olarak birçok kitapta görmüştüm.
(Eflatun) Platon(un Kruton ve Timaos adlı eserlerinde rastlanan bir
Kent’in planını tarif etmektedir.
Toprak bir duvarla çevrilmişti. Bunun ardında su dolu bir hendek vardı. Bir su kanalı kenti enine kesiyordu. (Atom santraliyle enerjilerini
temin ediyorlardı.) dikine kesen ikinci bir kanal ise iki havuzu kat
ederek limana ulaşıyordu. İşte bu kent planının adı ATLANTİS’ti.
Atinalı
devlet adamı ve şair Solon’un MISIR’a gidişi anlatılır. Nil deltasında
bulunan Sais (Said) kentinin rahipleriyle konuşur. Solon, biri ona şöyle
der.
—Ey Solon, Solon siz Helenler hep çocuk kalırsınız, yaşlanmış bir tek Helen yoktur.
—Ne demek istiyorsun?
—Ruhunuz genç hepinizin, çünkü eski bir geleneğe dayanan ne bir görüşünüz var, ne de zamanla kocalmış bir bilginiz.
Bu
sözün doğruluğu en iyi Mythos’ta görülür, insan gerçeklerini yansıtmak,
canlandırmak ve Atina devletine ait (9) dokuz bin yıl öncesi ne kadar
uzanan bir tarih yazmaya girişme hevesine kapılmış olsa gerek.
Atlantis
Batıda Herakles sütunları (Cebelitarık) yoluyla Akdeniz’den Ukeanos’a
çıkıldığı yerde karşılaşılan büyük bir ada ve çevresindeki takımadalara
verilen admış. Korkunç depremler sonucunda suların altına gömülen bu ada
bir zamanlar Libya ile Asya’nın bir arada kapladıkları alandan daha
yaygınmış. Dünyanın kuruluşunda tanrılar (bilge kişiler) yeryüzünde
aralarında paylaşırken, Atina tanrılardan (bilge kişi, yönetici)den
Athena ve Hephaistos’ a; Atlantis de Peseidona düşmüş. Poseidon, kelime
anlamı: Olymposlu (Kara egemenliğinin hâkim oldukları bilge kişiler,
tanrılar arasında denizi simgeleyen ve denizi mutlak hâkimi sayılan
Poseidon Homeros destanlarında Posiedaon diye anılır.
ATLANTİS BİRLİĞİ
Poseidon’ dan türeme bu ad başka Hint-Avrupa dillerindeki biçimiyle karşılaştırılacak olursa, “Deniz Efendisi” anlamına gelir.
Poseidon’a Deniz egemenliği verilir. (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı,
Atina: (Kara Kuvvetleri Komutanlığı,
Hermes-Usiris-Idris Peygambere Mısır, (Hava Kuvvetleri Komutanlığı) verilerek.
Böylece, ATLANTİS BİRLİĞİ kurulmuş olur.
Poseidon’a verilen sıfat “Enosigaios”
yani yeri sarsan titreten denir. Yani bugünkü modern savaş gemilerinde
yer alan nükleer başlıklı donatılmış kıtalar arası (Poseidon füzesi
gibi) Blastik füzelerden bahsedilmektedir.
Atlantis
yerlilerinden Euenor’un bir kızı varmış. Posiedon, bu kızı sevmiş, onu
merkez adaya bir kaleye yerleştirmiş ve onunla birlikte beş kuşak erkek
çocuk yetiştirmiş. (Atlantis soyundan bahsetmektedir.)
Atlanis bitkileri, hayvanları ve özellikle madenleriyl çok zengin bir ülkeymiş altın, bakır, demir ve “Oreikhalkos”
yani dağ bakırı, diye ateş gibi parlak bir madeni varmış. (Bu madenden
bir çeşit enerji elde edip; surlar, köprüler, kanallar ve tünellerle
bezenmiş kentler, limanlar kurarak ülkeyi son derece uygar bir hale
sokmuşlar.
Ülkenin
sosyal yapısı, askerlik durumu üstünde durur. Başkentte yılda bir
yapılan bir törene ve bu tören sırasında kesilen boğa kurbanlarına
(İspanyada yapılan Boğa güreşlerinin kökeni Atlantislilere
dayanmaktadır. Değindikten sonra, Kritia diyaloğu birden bire kesilir.
(Nedeni, Nuh tufanı olduğu için) Ancak Timalos diyaloğunda Mısırlı
rahibin ağzından öğrenilen Atina’nın dokuz, 10 bin yıl önce bu ülkeyle
savaş giriştiğidir. Yani günümüzden aşağı yukarı 15 bin yıl önce.
Atlantis fazla güç kazanmış ve Akdeniz’in büyük uluslarını köle durumuna sokacak bir saldırıya geçmiş. (Bugün Siyonimin Gladyatörü A.B.D.’nin yeni Dünya Planında da aynı özlem yatmaktadır.)
Atina’da hem kendi devletini, hemde bütün komşularını tek başına
kurtarmış. (Mitologyada geçen savaş sahneleri, Devler ve Tanrılar
Savaşı /Titanomakia-Dev makineler- hep bu savaşları dile getirmişlerdi.
Ne var ki bir gece deprem Atlantis’i
haritadan silince, Atina’nın oraya gönderdiği ordu Atlantlarla birlikte
yok olur. Atina’nın bu eski tarihi üstünde hiçbir bilgisi olmayışı, bu
ünlü olayı bir Mısır’lı rahibin ağzından öğrenmesi bütün öyküyü
Platon’un yazdığı kanısını uyandırmakla, beraber, insanda tuhaf bir
izlenim bırakmaktadır.
DZYAN KİTABI
Bir
de Dzyan Kitabı vardır. İçi simgesel işaretler de dolu olan bu kitabın
yaşını kimse bilmemektedir. Kitap geçmişte öylesine bir mıknatıs gücüne
sahipti ki, onu eline alan “seçilmişle anlatılan olayların gözlerinin
önünden geçtiğini görüyor.
(Mısır’daki
Thout’un kitabı gibi) aynı zamanda dillerindeki kelimeler yeterliyse,
ritmik biçimde yayılan itici güçler aracılığıyla kitapta anlatılanları
kavraya biliyorlardı.
Dzyan
kitabında M.Ö. 9564 yılında bugünkü Küba ve Florida dolaylarında batan
çok geniş toprak parçalarından söz ettiği söylenir. Bugüne kadar
efsanevi Atlantis’in nerede olduğu bulunamamıştır. Atlantis’le ilgili
Dzyan Kitabında anlatılan batmış ülkeler aynı mıdır? Yani Yunan
Mitolojisinde geçen olaylarla bir beraberliği var mıdır? Bilinmiyor.
Bunlar gerçekten olmuş şeyleri hikâyeleri midir? Bu konuyu zaman
gösterecektir.
İbn-i Batuta’ya göre ise UÇAN ARABALAR, “Yüzen Kentler” ve Havadan gelen yok edici Ateşler, üretebilecek düzeyde bir uygarlık mevcuttu.
Bu
kıtanın insanları yaklaşan felaketi sezerek, bir ibret olarak
unutulmaması için gelecek kuşakları aktarmak üzere eski bilimin
delillerini dünyada yaygın olarak yaptıkları “SIĞINAK” larda
yerleştirdiler. Yani PİRAMİDLERİ inşa ettiler.
ATLANTİS’TEN MISIR ve MAYA UYGARLIĞINA
Birçok
bilgine göre Atlantis, kendi adını taşıyan Okyanus’un üzerinde doğal
bir köprü teşkil ediyor ve AZOR Adaları’ndan Bahamalar’a kadar (1972’de
burada kökeni bilinmeyen, suya gömülü de duvarlar bulundu.) uzanıyordu.
Atlantislilerin bu büyük bereketli topraklara sahip ve ılıman iklimli
adada kurdukları uygarlığı, zamanla eski ve yenidünyalara yayıldığı
iddia edilmektedir. Nitekim eski MISIR ve Meksika uygarlıkları (Maya)
arasında gözle görülür benzerlikler vardır ve bu da aynı kökenden
geldikleri varsayımını güçlendirmektedir.
Atlantis’in
bir efsane değil de bir gerçek olduğuna inananlar, bu kıtanın İsa’dan
10 bin yıl önce meydana gelen doğal bir afet, dünyamıza çarpan büyük bir
göktaşı veya tufanla yerle bir olduğuna inanırlar. İşin en gerçekçi
yanı yeryüzündeki tüm ulusların ortak bir “Tufan Efsanesi”ne sahip
olmalarının nedenini de açıklayabiliriz. (Not: İlerde Tufan konusunu
inceleyeceğiz.)
Gene çağların görkemli yapıları piramitlere dönüyoruz.
DÜNYANIN SONU
Mısırlıların, yaptıkları duvar rölyeflerinde dünyanın sonunun 2045 senesinden daha sonra olacağını hesaplamışlardır.
Mısırlıların
inancına göre, Firavunun cesedi öldükten sonra Kutup Yıldızı’na
yükselmektedir. Bu yıldızlar ise Kuzeyde bulunmakta, Keops Piramidi’nin bir kapısı ise Güney’e bakmaktadır. Bu giriş Orion Yıldızı’nın kuşağındaki yıldızlara doğru yöneliktir.
Yunan
Mitolojisinde Orion şöyle anlatılır. Orion’un kör olması, sonrada
karanlıktan ansızın güneşe bakmasıyla gözlerinin yeniden açılmasıyla
sonuçlanır. Şafak tanrıçaya gönül verir. Tanrıça sevgilisini Delok’a
götürür bırakır. Artemis kıskanır, Orion’u da gökte bir yıldız haline
getirir. Orion yıldızının Akrep burcundan her zaman uzaklaşması
bundandır.”
Mitolojide görülen anlatılan Orion bulutumsu Nebuladır.
Mitolojideki
Orion takımyıldızına bugünkü Astronomi ilmiyle bir göz atalım. Gayri
muntazam nebülözlerin civarında sıcaklığı yüksek yıldızların bulunduğunu
söylemiştik. Böyle bir yıldızın olmaması halinde, ışının
olmayacağından, nabzı gayri muntazam nebülözlerin karanlık olmaları
gerekmektedir. Saman yolunun bazı bol yıldızlı gölgelerinin yanında
hemen hemen hiç yıldızsız gibi görünen bölgeler vardır. Bunlar karanlık
nebülözlerdir. Bu nebölüzlör Samanyolu ile aramızda bulunduklarından
yıldızlardan bize gelen ışığa engel olurlar ve kapladıkları bölge
yıldızsız imiş gibi görülür. Verilen Numara 43 Karanlık Nübülözüdür.
Şekil benzerliğinden özrü, bu nebülöze Atbaşı karanlık nebülözü de denir.
KARADELİKLER ÖTE ALEM TÜNELİ Mİ?..
(…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder